Büyük Tufanın Mezopotamya’daki İzleri

 

Büyük tufan olayı Mezopotamya toplumlarının çoğunun kültüründe yer alan ve büyük etkiler bırakmış tarih öncesi bir olaydır. Tarihi Tevrat’a göre (Adem’den Nuh’a kadar olan peygamberler listesini baz alırsak) yaklaşık M.Ö 10.000 Yılına denk gelmektedir. Sümer destanlarına göre ise dünyanın 300.000 yıllık ömrü içinde son 50.000 yıl önce olduğu varsayılmaktadır.

 Tevrat’a göre Nuh, Adem’in 3. Oğlu olan Şit’in soyundan gelmektedir. Yeryüzünde bozgunculuk ve kötülüğün çoğaldığı bir zamanda yaşayan, doğru yoldan sapmayan yani tanrı yolunda olarak tabir edilen bir kişidir. Tanrı Nuh’a insanların yeryüzün zorbalıkla doldurduklarını ve bu yüzden insanlığa son vereceğini söyler.

 Tanrı Nuh’a Gofer ağacından kendisi için uzunluğu üç yüz, genişliği elli yüksekliği otuz arşın olan pencere ve kapısı olan, üç güverteli bir gemi yapmasını söyler. Kendi ailesini, karısını, gelinlerini, çocuklarını ve yeryüzündeki temiz sayılan hayvan türlerinden ve kuşlardan yedişer çift, kirli sayılan hayvan türlerinden birer çift olmak üzere gemisine almasını, yedi gün sonra kırk gün kırk gece sürecek bir yağmur yağdırıp yeryüzündeki tüm yaşamı sona erdireceğini söyler. Tufan koptuğu Nuh’un 600 yaşında olduğu yılın 2. Ayının 17. Gününde olduğu iddia edilir. Nuh ve ailesi gemiye biner ve tufan kopmaya başlar. Yeryüzündeki en yüksek dağlar bile sular altında kalır.

 150 gün geçtikten sonra sular azalır, gemi 7. Ayın 17. Günü Ararat dağına oturur ve sular 10. Aya kadar azalmaya başlar ve dağların dorukları gözükmeye başlar. 40 gün sonra Nuh pencereyi açıp dışarıya kuzgun gönderir ve kuzgun dönmez. Nuh güvercini yollar ve güvercin konacak yer bulamayıp geri döner. 7 gün sonra güvercini tekrar salar ve güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin dalı ile döner bu sayede Nuh yeryüzünde suların çekildiğini anlar. Nuh 601 yaşında olduğu yılın 2. Ayının 27. Günü dışarıya çıkarlar. Nuh Rab’be bir sunak yapar, bütün temiz hayvan ve kuşlardan yakmalık sunular sunar. Güzel kokulardan etkilenen Rab bundan böyle yeryüzünü bir daha böyle lanetlemeyeceğini söyler ve bu antlaşmanın nişanesi olarak bulutlara yayını (gökkuşağı) yerleştirdiğini, gökyüzüne ne zaman bulut gönderse bu yayı görüp antlaşmasını hatırlayacağını söyler. Nuh 950 yaşına kadar yaşar.

 Bu hikaye esas olarak Tevrat’ta bulunuyor. Diğer dini kitaplarda daha yüzeysel bir şekilde bahsetmiş o yüzden alınabilecek en kapsamlı kaynak Tevrat sayılabilir.

  1872 yılında Asur kralı Asurbanipal’in kütüphanesindeki bir tablette bu hikayeye çok benzer bir hikaye bulunmuştur. Gılgamış destanının da son kısmını oluşturan bu hikaye ölümsüzlüğü arayan Gılgamış’a tufandan kurtulup tanrılar tarafından ölümsüzlük verilen ve Dilmun ülkesinde ebedi bir hayat sürmekte olan Utnapiştim (ziusudra veya nuh) tarafından anlatılmıştır.

 Buna göre kısaca: İnsanlar öyle çoğalmıştı ki, Tanrılar onların gürültü ve şamatasından uyuyamaz olmuşlar. Bunun üzerine dört büyük Tanrı, bu insanları bir Tufan ile yok etmeye karar veriyorlar. Bilgelik Tanrısı (Enki), yarattıkları insanların ortadan kaldırılmasına çok üzülüyor ve Şuruppak şehrinde yaşayan Utnapiştim’in evinin duvarından seslenerek, Tanrıların bir tufan yapmaya karar verdiklerini, bir gemi yapmasını söylüyor. Geminin tarifini veriyor (tabanı bir tarla gibi büyük, yan duvarları 120 dirsek ölçüsü yüksekliğinde, yan kenarları aynı ölçüde, içinde 6 ara tavan olan 7 katlı, içi asfaltla kaplanıp su geçirmez hale getirilen) . Adam söylendiği şekilde gemiyi 7 günde tamamlıyor. Gemi yapıldığı müddetçe çeşitli hayvanlar kesiliyor; beyaz, kırmızı ve su katılmamış şaraplar nehir suyu gibi bol olarak içiliyor, adeta yılbaşı törenlerine benzer şenliklerle işler yapılıyor. Utnapiştim geminin içine ailesini, akrabalarını, sanatçıları, kırların evcil ve yaban hayvanlarını dolduruyor. Bu arada altın da almayı unutmuyor. Geminin kapısı kapanır kapanmaz şiddetli bir fırtına ile birlikte yağmur boşanıyor. Sular yalnız gökten boşanmakla kalmıyor, Yer Tanrıları da yerden fışkırtıyor suları. Tufan öyle azgınlaşıyor ki, onu yaptıran Tanrılar bile korkuyor. Bu kıyamet 6 gün 6 gece sürdükten sonra 7. gün gemi Nisir Dağı’na oturuyor. 7 gün bekledikten sonra Utnapiştim bir güvercin salıyor dışarı. O konacak yer bulamadığı için geri dönüyor. Daha sonra bir kırlangıç gönderiyor, fakat o da geri geliyor. Son olarak uçurduğu kuzgun geri dönmeyince dışarı çıkıyorlar. Utnapiştim dağın tepesine kurbanlarla içkiler sunuyor. Altlarında çeşitli ağaçların odunları yanan ocaklara 7 kazan konarak kurban etleri pişiriliyor. Onların tatlı kokusunu duyan Tanrılar üşüşüyorlar. Tufanı yaptıran Tanrı Enlil gelip gemiyi ve insanları görünce çok kızıyor, kim bunları kurtardı diye. Bilgelik Tanrısı (Enki) ona karşı çıkarak, günah yapanı, kurallara karşı geleni cezalandır ama bu kadar ağır ve ölümcül olma diye onu yatıştırıyor. Böylece Utnapiştim ve karısı ölümsüz bir yaşam ile nehrin ağzındaki Tanrılar bahçesine yerleştiriliyorlar.

 Asurbanipal kütüphanesindeki bu hikayenin, Asurların Sümer ülkesini işgal ettiği sırada onlardan kendi kültürlerine entegre ettiği ve Asur tarih yazıcılarının bir miktar değiştirmiş olduğu düşünülmektedir.

 Bu hikaye Babil tufan destanı olarak da anlatılmakta ve orada da Atrahasis adlı kahraman Nuh’un yerine geçmekte.

 Bu hikayelerde görüldüğü üzere ortak noktalar var. Tanrı/tanrıların yeryüzündeki insanlara kızması, tufan göndermeye karar vermesi, gemi yapılması, geminin tarifinin ayrıntılı şekilde verilmesi, canlıların içine alınması, tufanın olması, gemidekilerin kurtulması, kurbanlar, bunların kokusuna tanrı/tanrıların gelmesi, Nuh ve Utnapiştim’in normalden uzun yaşam süreleri.

  Görüldüğü üzere hikayelerdeki benzerlikler ele alınırsa kronolojik önceliğe göre Tevrat yazıcılarının, milattan önceki dönemde, Yahudilerin Asur egemenliğine girip esaret altında yaşadığı senelerde, Asur kültürü ve hikayelerinden etkilenip, bu hikayeleri Tevrat’a kendi yorumlarıyla almış olmaları kuvvetle muhtemel olabilir.

 Tufan hikayesinin gerçekten yaşanıp yaşanmadığı hakkında ise yeryüzünü kaplayacak bir tufanın ise insanlık tarihinde yaşanmadığı düşünülmekle birlikte, bu hikayenin çıkış noktasının, Sümerlerin Orta Asya Turan Ovasında yaşamış ataları olabileceği ve bu bölgedeki lokal su baskınlarından etkilenip bu hikayeleri oluşturdukları düşünülmekte olup, toprak incelemelerinde Karadeniz’de yaşanan bölgesel su baskınını gösteren tabakalar bulunmuştur. En kuvvetli hipotez bu yöndedir.

Yorum bırakın